The Power of One 1992

Gerçekten etkileyici bir filmdi. Siyahi insanlara yönelik ırkçılığı ele alan birçok film var, ancak bu film, hikayeyi farklı bir perspektiften anlatarak diğerlerinden ayrılıyor. Yaklaşık 250 yıl önce, dini baskılardan kaçmak için Avrupa'dan Afrika'ya göç eden ve Afrikaner olarak adlandırılan bir grubun hikayesi anlatılıyor. 1930'da başlayan ve 1948 sonrası dönemde ırkçı bir sistemin gölgesinde büyüyen P.K.'in yaşamını konu alıyor. Bebekliğinden itibaren siyahilerin arasında büyüyen P.K., bu adaletsiz sisteme doğuştan karşı çıkıyor. Hayatının her aşamasında verdiği mücadele, karşılaştığı zorluklarla dolu ve oldukça çetin bir yaşam sürüyor. Her yaş döneminde sergilenen oyunculuklar, müzik ve sanat yönetimi oldukça etkileyiciydi. Kesinlikle izlenmesi gereken bir film.

Film, yıllarca süren bir zulmü ve ırkçılığı alışılmışın dışında bir şekilde ele alıyor. Hikaye, 280 yıl kadar önce Avrupa'dan Afrika'ya göç eden ve kendilerine Afrikaner diyen beyaz Afrikalıların, muhafazakar ve ırkçı bir devlet kurmalarını anlatıyor. Ana karakterimiz P.K., bu topluluklardan birinde doğmuş ve siyahilerle birlikte büyümüş bir çocuk. Ancak, ırkçı sistem her yerde karşısına çıkıyor.
Film, P.K.'nin babasının ölümü ve annesinin hastalanmasıyla yatılı okula gönderilmesiyle başlıyor. İkinci Dünya Savaşı'nın eşiğinde olan dünyada, P.K. İngiliz bir ailenin çocuğu olduğu için okulda ciddi bir baskıya maruz kalıyor. Çocuk oyuncunun performansı ve politik görüşlerin çocuklar üzerindeki etkisi oldukça başarılı bir şekilde işlenmiş.
Daha sonra, P.K. büyükbabasının yanına gönderiliyor, ancak dede çocuk bakımı konusunda yetersiz kalınca, P.K. bir profesörün yanına veriliyor. Bu aşamada, eğitim sayesinde bir çocuğun hayat görüşünün nasıl değişebileceği gösteriliyor.
Üçüncü aşamada, İkinci Dünya Savaşı patlak veriyor ve hükümet yasaları hayatı zorlaştırıyor. Profesör, Alman asıllı olduğu için kamplara götürülüyor. Kamplarda, siyahilere yapılan kötü muamele gözler önüne seriliyor. P.K., burada bir siyahiden boks eğitimi alıyor ve siyahilerle olan bağı güçleniyor. Irkçılığın nelere mal olduğu bu bölümde daha net bir şekilde işleniyor.
Savaşın bitmesiyle dördüncü aşamaya geçiliyor. P.K., profesörden ayrılıyor ve okuluna odaklanıyor. Aynı zamanda boks müsabakalarına katılıyor ve profesyonel boks için bir kulübe giriyor. Burada, siyahileri de eğiten bir eğitmenle çalışıyor. P.K., Maria isimli bir kızla tanışıyor ve onunla birlikte olma mücadelesi veriyor. Maria'nın, babasına rağmen siyahileri desteklemesi ve bunun hayatına mal olması, iyilik amaçlı her şeyin bir bedeli olduğunu gösteriyor.
Film, hayatın her aşamasında verilebilecek mücadelelerden kesitler sunuyor. Görsel olarak büyük bir şölen sunmasa da, müzikler oldukça başarılı. Oyunculuk genel olarak etkileyici. Maria'nın babasının, siyahilerin ağıtlarını duyduğunda içsel bir değişim yaşadığını hissediyoruz, ancak bu durum biraz muallakta kalıyor. Filmin sonunda bazı karakterlerin akıbeti daha net gösterilebilirdi. Dini, siyahilere yapılan davranışları desteklemek amacıyla nasıl şekillendirdiklerine kısa da olsa değinmeleri yerinde olmuş.
Kesinlikle izlenmesi gereken bir film.