The Menu Hakkında
Succession dizisinin yönetmeni Mark Mylod ile yapımcı Adam McKay’in son filminde prestijli şef ve restoranların “yüksek mutfak anlayışı” ince ince doğranıyor. Suç, yemek, kan ve mizahın leziz bir karışımı olan filmde genç bir çift (Anya Taylor-Joy ile Nicholas Hoult) son derece şık bir restoranda özel bir yemek için karadan uzak bir adaya gidiyor. Restoran fazlasıyla gösterişli dekore edilmiştir, meşhur şef de (Ralph Fiennes) gayet özel bir tadım menüsü hazırlamıştır. Ne var ki bir tuhaflık vardır, çalışanlar biraz fazla serttir, yemeklerde sıradışı birtakım malzemeler kullanılmıştır, konuklar da can acıtacak sürprizlerle karşılaşacaktır.
12 müşteri, Şef Slowik'in özel adasına tadım yapmak için geliyor. Yönetmen, adada bir sorun olduğunu hissettirmek ve izleyiciyi hazırlamak için kamerasını ustalıkla kullanıyor. Anya Taylor-Joy'un canlandırdığı Margot karakteri, iki kez arkaya bakarak huzursuzluğunu belli ediyor ve geri dönmek istiyor. Ancak, film boyunca karakterler gereken tepkiyi veremiyor. Bu durum, geçen yılın dikkat çeken korku filmlerinden Speak No Evil ile benzerlik gösteriyor. İzleyiciyi hazırlama ve germe süreçleri benzer olsa da, The Menu daha üstün bir sinematografi ile bunu daha iyi başarıyor.
Film, yükseliş anlarıyla Ari Aster'in Midsommar ve Hereditary gibi yapımlarına yakın duruyor. Ancak, "seyirciyi şok etmeliyim" düşüncesiyle bazı anların etkisini kendi kendine azaltıyor. Sahnenin sonunda ne olacağını önceden tahmin etmek, şok etkisini zayıflatıyor ve akış, Midsommar'daki gibi doğal olamıyor.
Göze batan anlarına, yüzeysel karakterlerine ve zorlama adrenalin yükseltme çabalarına rağmen, iyi sinematografisi, net karakter motivasyonları, başarılı başrol performansları ve gastronomi üzerinden ilerleyen özgün temasıyla vasatın üzerinde bir film izliyoruz. Özellikle her şeyi bildiğini sanan karakterler, vergi kaçırarak zengin olanlar ve etrafına olmadığı birini yansıtanlar bana oldukça tanıdık geldi. Şef Slowik'in dediği gibi, anı yaşayarak inanılmaz bir haz almadım ama filmi izledim. Film de bize "çok kasmayın, cheeseburger yiyin" diyor. Aradığımı tam olarak bulamasam da keyif aldım.
Şefin "yemeyin, tadın" sözü, emeğe saygının yemek dünyasındaki karşılığı gibidir. Başlangıç tabağında, taş üzerinde sunulan ada mahsulleri yer alır. Ürünlerin cımbızla yerleştirilmesi, detaylara verilen önemi gösterir. Artık tıka basa doymak yerine, dünyadaki güzelliklerin tadını çıkarmamız gerektiğini anlatır. Ekmek bölümünde,
Yan karakterlerin daha derinlemesine işlenmesi gerekse de, genel olarak harika bir filmdi.