The Lobster Hakkında
Çok da uzak olmayan bir gelecekten enteresan bir distopya öyküsü anlatıyor bize The Lobster. Yalnız kalmış, ilişkisi olmaya insanların tutuklandığı, alternatif bir gelecekte geçen öyküde, bekar kişiler korkunç bir otele yerleştirildikten kırk beş gün sonra, kendileriyle eşleşen kişiyle ilişkiye başlamak mecburiyetinde kalıyorlar. Eğer ki ilişkilerinde başarıyı yakalayamazlarsa, ölümün kol gezdiği bir ormana sürgüne gönderiliyorlar.
Dogtooth ile dikkatle üzerine çeken yetenekli Yunan asıllı yönetmen Yorgos Lanthimos'un kamera arkasına geçtiği film, alışılmışın oldukça dışında, enteresan bir distopya öyküsü sunuyor izleyiciye. Başrollerini Colin Farrell, Ben Whishaw, Rachel Weisz ve Lea Seydoux gibisi isimlerin paylaştığı film; distopya meraklılarının ilgisini çekecek gibi görünüyor!
Kynodontas filmiyle tanıdığımız ve hayran kaldığımız Yunan yönetmen, bu yeni yapımıyla da farklılık yaratmayı başarıyor. Yalnızlığın suç sayıldığı bir dünya hayal edin ve bu suçtan kurtulma hikayesini izleyin. Kynodontas filminde birçok şeyi anlamak mümkündü, ancak bu yapımda bazı nedenler havada kalmış gibi hissettim. Belki de ben kaçırdım, ama Hollywood yapımı olmasının da etkisi olabilir; film beklentilerimi tam olarak karşılamadı. Beklentim en az 8 puanlık muazzam bir yapım izlemekti, ama öyle olmadı. Bazı mantık hatalarından kurtulmaya çalışırken filmden koptum ve izlemeyi bıraktım. Başrollerin oyunculuğuna bir şey demiyorum, yanlış anlaşılmasın, ama Yunan genç oyuncuların yer alması belki daha ilgi çekici olabilirdi, özellikle sanat filmi dalında. Filmi anlayan birinden bir inceleme okumayı çok isterim. İçinde metaforların olduğu başka bir yapım. Bir ara kapitalizm ve komünizm arasında bir dünya düzeninin anlatıldığını bile düşündüm.
Farklı bir yapım izlemek istiyorsanız bu filmi kaçırmayın derim. Film içinde çok şey anlatıyor olabilir. Anlamadan yargılamak yerine olayları bir süzgeçten geçirip değerlendirmek daha doğru olacaktır. Sonuçta bu tarz sanat filmleri beğenilme kaygısı taşımaz.
İyi seyirler.