The Last of the Mohicans Hakkında
1757 yılında İngiliz ve Fransız kuvvetleri arasında Amerikan kolonileri kontrol etmek için verilen savaş üçüncü yılına girmektedir. Bu tehlikeli sınırlarda yaşayan, Mohikan Chingachgook'un oğlu olan Hawkeye bir pusuya düşen İngilizleri kurtarır. Bu kişilerin içinde Cora Munro da vardır. Hawkeye bu insanlara güvenli bir yolculuk sağlamak için onlara rehberlik etmeyi kabul eder. Ancak kader bu insanları hayatta kalmak için savaşmaya ve birbirlerine destek olmaya zorlar.
250 yıl önce Avrupa'nın bugünkü halini gözler önüne sürmüş vatansever ve milliyetçi Magua. Tek derdi tam bağımsız bir Huron'du. Ama beyaz adam ve onun işbirlikçisi, kadın düşkünü Nathanelie çok gördüler bir karış toprağı. Hiçbir zaman korkmadı. Savaştan kaçmadı. Çocuklarını öldüren, yuvasını yıkan beyaz adamın yaptıklarını unutmadı. Kılıçla yaşadı kılıçla öldü. Toprağı bol olsun.
İngiliz Binbaşı Duncan... Birleşik Krallık'ın kurmay zekası seninkinden kat kat üstündür biliyorum. Öyle olmasa şu an ABD'nin ve pek çok ülkenin dili İngilizce olmazdı. Son yaptığın şey asla bir kahramanlık ya da fedakarlık değildi. Tam olarak bir enayilikti. Albay Monro'nun kızını ikna edip evlenmeye yeltendin. Kız kabul etmedi. Kızın, bir vahşiye tutulduğunu görüp yalan söyleyerek rakibini ekarte etmeye çalıştın. Kaderin planı geçit vermedi. En son da aşkına karşılık bulamayacağını bildiğin için kızın kafasında bir soru işareti oluşturup veda etmeye çalıştın. Pisi pisine öldün. Albay Monro'nun siyah saçlı kızı eminim ki seni bir daha hiç hatırlamaycak ve evet, çocuklarına da senin ismini vermeycekler.
The Last Of Mohicans... Nathanlie... Senin için söyleyeceğim hiçbir şeyim yok. Sen üzerinde düşünülecek bir insan bile değilsin.
Genel olarak ele aldığımızda, karakterlerden bağımız, filmi beğendim. Özellikle müzik harika. Zaten bunun gibi birkaç film daha var müziğinin ön plana çıktığı. O da bunlardan biri. Nasıl vakit geçtiğini anlamadım bile.
Film aksiyon mu aşk filmi mi diye sorsalar aşk derdim. Yönetmenin vermeye çalıştığı şey de o dönemin çalkantılı, savaşlı sürecinde; etraftaki kaosa rağmen acıyla iç içe bir aşk hikâyesini yansıtmak diyebilirim.
Olumsuz veya ilginç bulduğum taraf ise filmde salt kötü karakter olmaması. Yani filmin kötü olarak lanse ettiği karakterin de kötü olma nedenleri olması ilginç geldi. Hâliyle haklı nedenleri olunca taraf tutamıyorsunuz. Belki de hiç kimseyi incitmeyelim mantığıyla çıkılan bu yol,
bazı şeylerin eksik kalmasına neden olmuş.
Oyunculuk performansları çok iyi. D. D. Lewis harikaydı ama kötü adamımız Magua da bir o kadar iyiydi bence...
İzlemeyenler için kesinlikle tavsiye ederim ama tekrar tekrar izlenecek bir şaheser olduğunu düşünmüyorum.