The Last Duel Hakkında
Norman (Normandiya'da yaşayan Frenk ve İskandinav kökenli halk) şövalyesi Jean de Carrouges ve Norman beyi Jacques le Gris eskiden çok yakın arkadaşlardır. Carrouges savaşa gider ve döndüğünde hiçbir şey eskisi gibi değildir. le Gris, Carrouges'in karısına tecavüz etmek suçundan yargılanıyordur. Ancak kimse Margerite'e inanmaz. Bunun üzerine asker, karara itiraz etmek üzere Fransa kralına kadar gider. Hakim açısından ise Le Gris avantajlı konumdadır. Mahkemenin yeni kararına göre iki adam düello yapacak ve bu düellonun sonucunca biri ölecektir. Hayatta kalan kişi Tanrı'nın isteğini yerine getirmiş olacak ve eğer ki Le Gris hayatta kalırsa da aklanacaktır. Ayrıca eğer ki Carrouges kaybederse karısı ceza olarak bir kazığa bağlanarak yakılacaktır.
Film tecavüz olayının yaşamına etki ettiği 3 kişinin bakış açısı ile ilerliyor. İlk başta farklı bakış açıları ile aynı sahneleri izlemek tuhaf ve biraz da sıkıcı gelse de Leydi'nin bakış açısında geldiğinde daha somut ve daha çarpıcı bir hal alması ile içine çekiyor. Yönetmenin tecavüz olayını tarihin tozlu sayfaları haricinde tecavüze maruz kalan, tecavüze davetiye aldığını düşünen ve eşinin tecavüze uğradığını düşünen gurur düşkünü bir adamın açısından bu kadar çarpıcı vermesi beni şaşırttı açıkçası. Jean karakteri; Kaba, kibirli, saygınlık için hırslı ve çevresinde alaya alınan birisi iken kendi bakış açısında yalnızca gururlu, eşine aşık, anlayışlı, ilgili ve haksızlığına uğrayan bir karakterdi. Le Gris karakteri ise kendi açısından; herkesçe beğenilen, yüksek yerlere emeği ile erişmiş, yakışıklı, çekici ve karşı koyulamaz birisi iken ilahi bakış açısından bakılınca; kibirli, yalaka, çekici ve narsist bir tip. Marguerite ise eşi Jean açısından hayranlık uyandıracak kadar güzel ve duygusal bir kadın, Le Gris açısından şehvetli, çekici ve ona karşı koymayan bir kadın. Esas Marguerite kendi açısından ve ilahi bakış açısından; eşine sadık, çalışkan, dürüst birisi olarak karşımıza çıkıyor. Tüm bu karakterlerden sonra yönetmenin olayları farklı bakış açıları ile (Misal Jean, Marguerite ile sevgi ve hayranlıkla evlendiğini gösterirken aslında diğer açılarda çeyiz, varis ve onuru için evlendiğini görüyoruz adeta eşini damızlık niyetine kullanıyor) bizlere sunması filmdeki gerçekliği adeta bize bıraktığını da gösteriyor. Film o dönemi, o dönemde kadın olmayı ve önemli bir ismi layığı ile taşımanın ağırlıklarını öne sürerken kadının tecavüz davası için eşi olmadan dava açamayacak olması gibi detaylardan işlemesi de ilginç. Zevk alınınca hamile kalındığını iddia edilmesi ile daha da iğrençleşen bir dönem... Tüm bakış açılarını izlerken hangisinin gerçek olduğuna inanmak bizim elimizde ancak olayın erkek egemenliğinin hat safhada olduğu dönemde gerçekleştiğini düşünerek izleyince gerçek bizden çok da uzak olmuyor. Oyunculuklar iyi, yönetmen harika iş çıkarmış, oldukça uzun bir yorum oldu ancak daha fazla yorumu hak ettiğini dahi düşünüyorum:)