The Banshees of Inisherin Hakkında
The Banshees of Inisherin, 1920’lerde İrlanda’da Inisherin adlı ücra bir adada geçiyor. Colm, bir gün, durup dururken en yakın arkadaşı Pádraic’e “Artık senden hoşlanmıyorum işte” deyiveriyor ve arkadaşlıklarını sonlandırıyor. Basit görünen bu durum, ikilinin yaşadığı küçük kasabayı en derinlerine kadar sarsıyor. Aynı anda hem komik hem sert, hem trajik hem de dokunaklı The Banshees of Inisherin, erkekler arası dostluğun ve kardeş kavgalarının benzersiz bir portresini çiziyor.
Film, iç savaşın gölgesinde, izole ve yoksul bir İrlanda adasında yaşayan Padraic'in hikayesini anlatıyor. Bir sabah, en yakın arkadaşı Colm'un artık onunla konuşmak istemediğini fark eder ve bu durumun nedenini bir türlü anlayamaz. İşler daha da tuhaf bir hal alır; Colm, Padraic onu rahatsız etmeye devam ederse kendi parmaklarını keseceğini söyler. Bu durum, Colm için sıradan bir insandan daha zorlayıcıdır çünkü tek arzusu keman çalmak, besteler yapmak ve hatırlanmaktır. Padraic ise küçük adasında, hayvanları ve kız kardeşiyle rutinine devam etmekten memnundur. Ancak bu isteklerin yarattığı çatışma, her ikisini de konfor alanlarından çıkmaya zorlar.
Filmdeki her karakterin hikayeye güçlü bir etkisi var. Padraic'in kız kardeşi Siobhan, zıtlıkları pekiştirirken, köyün delisi olarak anılan Dominic'in çaresizliği ve Padraic'in minyatür eşeği Jenny'nin varlığı bile hikayeye derinlik katıyor. Bu karakterler, sinemanın sıkça başvurduğu "havalı karakter" kalıbının dışına çıkarak, sınırlarını zorlayan, intihara meyilli bizleri temsil ediyor. Tüm bu unsurlar, öyle bir sinematografiyle anlatılıyor ki; karamsar bir dönemde geçen bu hikaye, karamsar görünen İrlanda adasında sonsuza dek yaşama isteği uyandırıyor. Umarım Oscar töreninde de hak ettiği değeri görür.
‘‘maraba’’ der, ‘‘şu tezeği ye, atla araba senin. sen bineceksin, ben yürüyeceğim.’’
maraba ata bakar, arabaya bakar. ağaya da zaten gıcıktır. oturur, midesi bulana bulana tezeği yer. ağa iner, maraba sahip olduğu arabaya biner. ağa çok bozuktur. durduk yerde en güzel atını, en güzel arabasını marabaya kaptırmıştır. maraba da bozuktur. durduk yerde tezeği yemiştir. ağanın daha güzel atlar alacak parası, daha güzel arabalar alacak imkánı vardır. üstelik ne ata, ne de arabaya bakacak parası vardır. dönüş yolunda gördükleri tezek, her ikisinin de beklediği andır aslında.
maraba, ağadan intikam almak için ‘‘ağa, ağa’’ der, ‘‘sen şu tezeği ye, at ve arabayı geri al’’.
ağanın beklediği de böyle bir fırsattır. o da oturur tezeği yer. arabaya kurulur, atı kamçılar.
köye girerlerken maraba, ağaya seslenir, ‘‘köyden çıkarken araba senin, at senindi. yürüyen de bendim. köye giriyoruz. at senin araba senin. yüreyen yine ben. ağam iyi de biz bu boku niye yedik?’’