Stalingrad Hakkında
Stalingrad tüm ödüllere layık olanlar için cehennemde olmuştur cennet de. Ama bu insanların aldığı tek ödül sevgidir. Nasıl kazandıkları, nasıl mağlup edilmedikleri, kim oldukları ve sokağın diğer tarafında kimin olduğu, beraberlerinde hangi sırları götürdükleri bu filmde anlatılıyor. Konu “büyük bir savaşın arka planında gelişen bir dramatik bir aşk hikayesininden” uyarlanmış. Olay 1942 yılında Alman birliklerinin Volga Nehri kıyısını işgal ettiği dönemde geçiyor. Volga’yı geçerken ve Alman ordusuna karşı saldırı başlatırken başarısızlığa uğrayan Sovyet birlikleri geri çekilmek zorunda kalır. Ancak birkaç asker düşmanın bulunduğu kıyıya ulaşmayı başarır. Azınlıktadırlar ve bu nedenle bir evde saklanırlar. Orada bir kızla tanışırlar. Almanlar bu kızın evini de işgal etmişlerdir. Bu nedenle cephe hattından ayrılma fırsatı olmamıştır. İnsanlık tarihindeki en kanlı savaşın arka planında bir aşk hikayesi doğar ve o andan itibaren askerler ne olursa olsun bu kızı korumaya söz verirler.
Film, Almanlar tarafından yapılmış olmasına rağmen, herhangi bir ulusu klişeleştirmiyor. Amerikan sinemasından en belirgin farkı da bu: Savaşan tüm taraflar sadece "insan" olarak ele alınıyor. Görkemli kahramanlık hikayeleri veya tek başına bir manga dağıtan süper asker figürleri yerine, film boyunca ağlayan, yalvaran, ölümden korkan ya da umudunu yitirmiş karakterlerle karşılaşıyoruz. Kısacası, savaşın insan üzerindeki gerçek etkilerini anlatan bir film. Karizmatik bir subayın bir dilim ekmek için söylediği "bitte" (lütfen) kelimesi bile çok şey anlatıyor.
Kostüm ve sahne tasarımlarına harcanan emek gözle görülür derecede. Ancak, bazı unsurlar tarihsel bilgilerimle çelişiyor. Örneğin, Stalingrad savaşı sırasında Alman askerlerinin çoğunlukla yazlık üniformalar giydiği bilinir. Hitler, savaşın kışa sarkmayacağına o kadar emindi ki, kışlık üniformaların gönderilmesini sağlamadı. Tarihçi değilim, belki film yapımcılarının farklı bir bilgisi vardır.