Seaspiracy Hakkında
Okyanuslardaki yaşama hayranlık duyan bir film yapımcısı, insanların deniz canlılarına verdiği zararı araştırırken küresel boyutta korkunç bir yolsuzluğu ortaya çıkarır.
Çığır açan belgesel Cowspiracy'nin ortak yaratıcısının imzasını taşıyan Seaspiracy: Denizlerdeki Komplo, insan davranışlarının okyanuslarımız üzerindeki yıkıcı etkilerine bir bakış sunuyor. Cowspiracy'nin bıraktığı yerden devam eden belgesel, endişe verici olmalarına rağmen pek bilinmeyen bu çevresel etkilere dair gerçekleri gözler önüne seriyor. Büyük sevgi duyduğu okyanuslar hakkında keyifli bir film çekmek için yola çıkan yönetmen Ali Tabrizi, kendini insanların hassas denizlere verdiği zararı incelerken bulmuş. Su kirliliğine yol açan plastik maddeler ve balıkçılık malzemeleri, trol avcılığının ve hedeflenmeyen avın yol açtığı onarılmaz hasar ve yasa dışı balıkçılık ile yıkıcı avlanma uygulamaları nedeniyle insanlar, deniz yaşamına ve dolayısıyla tüm gezegene büyük zarar vermektedir. Tabrizi'nin sonuçta ortaya çıkardığı gerçek, sadece sürdürülebilir balıkçılıkla ilişkili kavramlara meydan okumakla kalmayarak okyanus yaşamının mucizelerine, gezegenin geleceğine ve bu gezegendeki yerimize önem veren herkesi şoke edecek.
1 - Elbette Dünya'da balıklar ve deniz canlılarının soyu yok ediliyor. Bu belgeselde sorun olarak insanların balıkları avlamasının denizlere aşırı zarar vereceği anlatılmış. Elbette aşırı avcılık birçok deniz canlısının neslinin tükenmesine neden oluyor. Ben belgeselde denize dökülen deterjanlara, bulaşık makinesi sularına, çamaşır makinesi sularına, atık yağlara, devasa gemilerin denizlere döktüğü atıklara daha çok değinilmiş olmasını beklerdim. Sorunu % 80 üretim ve avcılıkta aradıkları için eleştirel bir bakış açısıyla yorum yapacağım.
2 - Balıkçılık insanlık tarihi kadar eski olup, sadece balıkçılıkla geçinen uygarlıkların izlerini görmekteyiz. Denize, göle veya nehire kıyısı olup ta avcılık yapılmayan bir yer tarihte yoktur. Çünkü insanların yemek ihtiyaçlarının karşılanması ve geçimlerini sağlaması bu yolla mümkün olmuştur. Şu anda sadece Türkiyede balıkçılık sektöründen 45.000 kişi geçimini sağlıyor.
3 - Herhangi bir ticari kolda tamamen arz-talep ilişkisi vardır. İnsanlar balık yemek istedikçe balık sektörü olmaya devam edecektir. Bu tamamen iktisadi bir durumdur ve her konuda böyledir.
4 - Bildiğiniz gibi balıkta nice enzimler, vitaminler ve yağlar var. Balığın vücuda yararlarıyla ilgili yüzbinlerce makale sunabilirim. Özellikle bunun yanında balığın sırt bölgesindeki siyah etin kanser hücrelerini küçülttüğüyle ilgili binlerce makale vardır.
5 - Belgeselin sonunda ''balık yemeyin, denizdeki bitkileri yiyin.'' diye bir algı ortaya çıkıyor. Pardon ama balıklarda kanserojen olan atıklar birikiyor da bitkiler de birikmiyor mu ? Özellikle tüm atıkların ve karbonların deniz dibine çöktüğü düşünüldüğünde bu durum çok saçmadır, zaten araştıran olayın gerçek yüzünü bilir.
6 - Belgesel Netflix ile ilgili olduğu için mutlaka vejeteryanlığa değineceğini anladım. Özellikle küresel-kapital gücün diğer belgesellerine de bakarsanız inekler karbondioksit yayarak çevreyi kirletiyormuş (!) , tabi tabi Bill Gates gibileri 40 milyon dekar araziyi boşuna almadı değil mi ? İnsanları etlerden tamamen keserek, yapay et ve bitkilerle beslenen bir insanlık istiyorlar ki kendileri para kazansın. Zaten bitkiler canlı değil (!)
7 - Olaya dini açıdan bakarsak ben bir müslümanım ve Kur'an da birçok yerde balık ismi geçmektedir. Allah tüm faydalı ve temiz ürünleri helal kılmıştır. Dolayısıyla inek ya da balık yemek helaldir. Haa elbette balıkları vahşice katleden şirketlerden balık almıyorum. Gidiyorum gölün kenarına 1-2 sazan tutuyorum, Güneş'in batışını seyrederken güzelce yiyorum...
NOT : Farklı bakış açıları kullanarak bu yazıyı yazdım. Yıkıcı olmayan ve yapıcı olan her eleştiriye açığım.