Queen of the Desert Hakkında
Sırayla gezgin, yazar, arkeolog, kaşif, kartograf ve 20.yy'ın başlarında İngiliz İmparatorluğu adına görev alan siyasi ataşe olan Gertrude Bell?in hikayesinin anlatıldığı filmde gerçekte halktan birisi olan Bell, modern Irak ve Ürdün devletlerinin kurulmasına ve bu devletlerin ilk kralları olan Kral Abdullah ile Kral Faysal?ın seçilmesine yardımcı olmuş, iktidar belirlemiş bir kadındır.
iki gün gezip üç gün beraber olunca ölümsüz aşk mı yaşanıyor muş? hiç işte.
film, tarihi bi karakter olan gertrude bell in, birinci dünya savaşı patlak vermeden önce şarka gelmesini, doğunun kokusuna, renklerine, havasına ve henry e aşık olmasından sonra, henry nin kaybı ile gertrude ın kendini çöllere vurmasını anlatıyor. bu süreçte ülkeri, insanları, kabileleri çok iyi gözlemliyor, fotoğraflar çekiyor ve deli cesareti ile her önüne geleni öldüren kabilelerin arasına karışıyor. şark kültürünü o kadar iyi biliyor ki, tehlikelerden yine şark usulü kurtuluyor. film de gertrude karakteri kesinlikle net bir şekilde ajan olarak tasvir edilmiyor. o, çöle yüreğini vermiş, oranın bedevilerini, tozunu, kumunu, kültürünü koşulsuz şartsız seven bir kadın olarak karşımıza çıkıyor.
senaryonun her repliği can alıcı. ama beni en çok etkileyenlerden biri de şuydu diyebilirim: "tanrı'nın adil olduğunu düşününce ülkem için üzülüyorum." bu replik, coloniler üzerinde kanlı bir geçmişi olan britanya ya nokta atışı bir göndermedir. İZLENİLMELİ..