Persona Hakkında
Zamanının en gözde tiyatro oyuncusu, güzeller güzeli Elisabeth Vogler, önemli bir piyes esnasında aniden susar. Şaşkına dönen insanlar ne olup bittiğini anlayabilmek için ellerinden geleni yapsalar da Vogler konuşmamaya devam edecektir.
İyi bir yönetmenin aynı zamanda iyi bir fotoğrafçı olması gerektiğine inanıyorum. Bergman'ın fotoğrafçılık yeteneğini filme bu kadar güçlü bir şekilde aktarması beni derinden etkiledi. Bergman sinemasına olan yabancılığım nedeniyle, film boyunca sürekli şaşkınlıkla etrafa baktım. Yakın plan çekimler inanılmaz derecede etkileyiciydi.
Filmin psikolojik çözümlemesi benim bilgi sınırlarımı aşıyor. Ancak, "Persona"yı izledikten sonra, film üzerine yapılan okumaların izleme deneyimini tamamladığını düşünüyorum. Kafamı kurcalayan ama tam olarak anlamlandıramadığım birçok sahne vardı. Şunu söyleyebilirim ki; gizlendiğim maskelerin, alter egomun, sakladığım gölgelerin ve toplumdan kaçtığım anların farkındayım. Ancak bu farkındalığı en yoğun şekilde bu filmi izlerken yaşadım. Gerçekten inanılmaz bir deneyimdi.
Filmde beni en çok düşündüren karakter Alma. Özellikle, filmin başlarında kameraya karşı yaptığı itiraflar ve ilerleyen süreçteki değişimi dikkat çekici. Alma'nın kocasına ihanetini anlatışı, insanın sürekli değişen bir varlık mı yoksa farklı durumlar karşısında farklı maskeler takan bir aktör mü olduğunu sorgulatıyor. Elisabeth'in sessizliği ise, belki de tek bir karakter olarak kalabilmenin bir yolu mu?
Alma'nın "Sessizliği ve hareketsizliği büyük bir ruhsal gücün göstergesi" sözü, Elisabeth'in gerçekten bu güce sahip olup olmadığını sorgulatıyor. Alma'nın cinsel deneyimlerini anlattıktan sonraki duygusal çöküşü, Elisabeth'in bir yardım eli mi yoksa iki karakterin birleşimi mi?
Bu yazıda sadece Alma'nın bir yönüne değindim. "Persona", üzerine saatlerce konuşulabilecek ve yazılabilecek bir film. Bergman'ın sinemaya kazandırdığı sorgulama ve farkındalık kavramları, bu filmi defalarca izlemeyi ve üzerine düşünmeyi gerektiriyor. Her izleyicinin kendi bakış açısıyla katkıda bulunabileceği bu film hakkında yazmaktan çekinmeyin. Çünkü her yorum, bir bakıma doğrudur ve kişisel bir perspektif sunar.
Eğer filme başlamakla tereddüt ediyorsanız altta yazdığım paragrafı okumanızda fayda var. Eğer izleyecekseniz; gece, tek başınıza izlemenizi öneririm.
Alma(Bibi Andersson), Electra adlı film çekimlerinin ortasında birden konuşması kesilen Elizabeth Vogler(Liv Ullman) adlı bir aktöre bakması için göreve atanıyor. Alma, Elizabeth'te ne fiziksel olarak ne de psikolojik olarak, hiç bir sorunu olmadığını öğreniyor. Elizabeth sadece kelime olarak iletişim kurmayı reddediyor. Alma ve Elizabeth tedavi için bir adada olan yazlık eve çekiliyor. Her ne kadar tek konuşan kişi Alma olsa da, Elizabeth ile ilişkisi giderek büyüyor ve kendisini dinleyecek biri bulduğu için mutlu. Alma, Elizabeth'e yakın ilişkilerinden bahsetmeye başlıyor, filmde çok büyük bir etkisi olan, Alma'nın sahilde 2 ergenle yaptığı cinsel ilişkinin detaylarını anlatması gibi -3 yıl aradan sonra bu benim filmi 2. kez izleyişim ve bu cinsel ilişkinin detaylarını hala hatırlayabiliyorum, o derece büyük bir etkisi vardı, hatta gözünüzün önünde betimleyebiliyorsunuz- Alma, Elizabeth'i çok iyi bir dinleyici olarak görüyor -hatta kızın yüzüne de söylüyor- buda Alma'yı kendi özel hayatından daha fazla bilgi vermesine teşvik ediyor. Ancak, daha sonra fiziksel ve duygusal şiddet gösterildikten sonra Yönetmen Bergman hikayeyi anlatmayı durduruyor ve bize ilk başta gösterdiği kesitlerin devamını gösteriyor. Bu iki kadının arasındaki ilişki artık iradelerin çekişmesine dönüşüyor, Alma'nın iradesi güçsüz düşerken Elizabeth'inki giderek güçleniyor ve daha baskın oluyor. Bu gücü hisseden Elizabeth, kendi kişiliğini güçsüz olan Alma'nın kişiliğine aktarmaya başlıyor.
Bu iki karakterin yüz ifadeleri, duyguları Bibi Andersson ile Liv Ullman tarafından mükemmel ve unutulamayacak bir performansla bizlere aktarılmış. Filmde çok fazla gerçeküstü görüntü ve rüya bölümlere var, bu yüzden filmde geçen gerçekliği hayalden ayırmakta güçlük çekiyorsunuz. Bir sahnede, Alma Elizabeth'i gece odasına girerken ve çıkarken görüyor. Sabah olunca Alma, Elizabeth'e adasına girip girmediğini sorduğunda Elizabeth kafasını sallayarak hayır cevabını veriyor. Elizabeth yalan mı söylüyor yoksa bu sahne gerçekten gerçekleşti mi bilmiyoruz. Yönetmen Bergman'ın oynadığı küçük bir oyun. Aynı sahne, Volgler'ın kocası geldiği zamanda geçerli, hatta Elizabeth filmin başında oğlunun resmine bakıp sonra resmi yırttığı sahne için bile geçerli. Bu unsurların ne anlama geldiğini tamamen kendi başımıza anlamamız gerekiyor.