Margaret Hakkında
Kenneth Lonergan’ın iddialı projesi Margaret, hukuki sorunlardan dolayı altı yıllık bir sürede tamamlanabildi. Lisa Cohen Manhattan’da özel bir lisede öğrencidir. Vahşi bir kazaya tanık olduktan sonra duygusal patlamalarla dolu dengesiz bir ruh haline bürünür. Lonergan, Lisa’nın hikâyesini merkeze alıp bunu basit bir büyüme/ ergenleşme hikâyesi gibi görmekten itinayla kaçınır. Tersine, bunu ahlaki ve varoluşsal sorunları tartışan bir anti-ütopyaya dönüştürür adeta. Bu da aslında 11 Eylül sonrası parçalanmış, kırılgan Amerikan toplumuna ışık tutan karanlık bir masaldır. Lonergan, muazzam oyuncu yönetimi ve neredeyse opera gibi akan diyaloglarıyla büyük ekranda tekrar görülmeyi hak eden bir başyapıt ortaya koyuyor.
Başrol kızın bencilliği nedeniyle beni sinirlendirmesine film boyunca katlanmaya çalıştım.
Filmde bahsedilmese de Jean Reno abimizin cenaze töreninin Yahudi cenaze evinde yapılmasını komik bulan başrol kızın ve susmayı yeğleyen annesinin; Jean Reno'nun Yahudiler hakkında söylediği sözler üzerine annesinin Jean Reno'dan ayrılmasında Yahudi olduğu sonucunu çıkarıyorum. Ayrıca başrol kızın sınıfta babası Suriyeli olan kıza karşı düşmankar tutumları da beni onaylıyor.
Kaza gecesi hem arkadaşı ile filme giden sonra da annesi ve arkadaşlarıyla gece yemeğinde gülüp eğlenen kızımız, ölen kadının taziye törenine katılınca nedense şoförü mahkemeye verip cezalandırma havasına giriyor. Ben buna vicdanına bağlamıştım ancak olaylı yemekten sonra anladım ki, ölen kadın yahudi.
Buraya kadar okuduysanız şimdi ne anlattığımı merak ediyorsunuzdur.
Film uzun ama göze sokmadan işlediği bir çok konu var.
Mesela matematik öğretmeni indianalı, New yorkta ne işin var, geri git indianaya, burada istenmiyorsun denmiyor da. Hayaliniz New yorktaki sıradan bir okulda matematik öğretmeni olmak mıydı deniyor.
Attan alta ırkçılık da işleniyor.