Kar ve Ayi Hakkında
Karlarla kaplı, uzak bir kasaba. Yollar kar yüzünden kapalı. Soğuk. Bu sene kış, neredeyse gerçeküstü bir şekilde bitmek bilmemiş. Cemre her yere çoktan düşmüş de sanki buraları kazara atlamış, uğramamış gibi. Kış uykusundan erken uyanan, çevredeki hayvanları telef eden ayı hikayeleri kulaktan kulağa yayılmış. Uyanan ayıları kimse gerçekten görmemiş olsa da, yakında kasabaya da gelecekleri korkusu herkesi sarmış. Genç hemşire Aslı, mecburi hizmet için buraya yeni atanmıştır. Jandarmanın en büyük derdinin karakola dadanan yarasalar olduğu bu küçük kasabada, bir gece ansızın ortadan kaybolan bir adam türlü dedikodunun yayılmasına neden olur. Aslı kendisini adım adım su yüzüne çıkan erk ilişkilerinin, sır ortaklıklarının ve kuşkuların ortasında bulur.
Gazeteciler konser sonrasında konserden çıkan bir Bayburt'un bir köylüsüne iizlenimini sormuşlar. ‘’Gasteci bey’’ diye başlamış köylü boynunu bükerek: ‘’Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi...’’ demiş. Gazeteci ikinci soruyu sormuş: ‘’Neden zulüm ağam? Beğenmediniz mi yoksa?’’
Köylü cevap vermiş: ‘’Gasteci bey’’ demiş, yutkunmuş, ‘’Yoh beğenmedim’’ demiş.
Sonra nedenini anlatmış Bayburt'un köylüsü: ‘’Gasteci bey, bir kere orkestra Brahms'ın fa minör sonatını çok kötü yorumladı. Bartok'un piyano konçertosunu çalan piyanistte ritm duygusu diye bir şey yoktu. Bütün fa diyezleri fa naturel çaldılar. Sonra; kemanların entonasyonları hem kötüydü hem de farklıydı, bakırlarla yaylıların metronomları uymuyodu birbirine, adeta bir kakafoni vardı ortamda, mahvettiler canım Haydın'ı. Bach'ın solo süitini konservatuar talebesi bile bunlardan iyi çalardı. Orkestra Bayburtluya resmen zulmetti gasteci beğ...’’
Yani tam bir ızdıraptı seyretmek.