Jane Eyre Hakkında
Küçük yaşta öksüz kalan, babasını da öldü bilen Jane Eyre, kendisine köle gibi davranan halası tarafından yoksul kızların gittiği katı disiplinli bir yatılı okula gönderilir. On yıl kadar kaldığı bu okula sonunda öğretmen olur. Bir süre sonra da Edward Rochester’ın malikânesinde mürebbiyelik yapmaya başlar. Jane, giderek hayal bile edemeyeceği zorluklar ve acılar yaşayacak, beş parasız ve evsiz barksız kalacak, erkeklerin egemenliğindeki bir dünyada bir kadının tek başına ayakta kalabileceğini kanıtlamak için savaşacaktır...
FİLMİN EN KIZDIĞIM TARAFI İSE JANE'İN YURDA GELDİĞİNDEKİ YÜZ HALİNİN BÜYÜMÜŞ HALİYLE TAMAMEN UYUMSUZ OLMASINA (OLSA OLSA YURTTAKİ ÖLEN KIZ ARKADAŞI HELEN'İN BÜYÜMÜŞ HALİ OLABİLİR SADECE!) NASIL DİKKAT EDİLMEDİĞİ. BU DURUM DA FİLME BAŞLADIĞIMDA ÇOK İTİCİ BİR ETKİ BIRAKTI BENDE AMA TÜM BU OLUMSUZLUKLARI BİR YANA BIRAKARAK FAZLA İNCELEMEDEN İZLERSENİZ GÜZEL VAKİT GEÇİRTECEK BİR FİLM OLARAK ALGILAYABİLİRSİNİZ.
Jane Eyre'nin hüzünlü hayat hikayesi zaten klasiklere yabancı olmayanlar tarafından bilinmekte. Yönetmen Cary Fukunaga filmin ilk bir saati içerisinde bu hüzünlü tabloyu bize yansıtmayı becerebilmiş. Ama filmin en can alıcı dakikalarını sanki küçük bir kaba sıkıştırmaya çalışırcasına aceleci davranmış. Sahneler arasında ki geçiş o kadar kopuk olmuş ki izleyicisini içine çekmeyi başardığı öyküye yapılan bir ihanet gibi geldi bana. Sürenin bu film için kısıtlı tutulduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Tabi ki bir edebiyat uyarlamasında süre hiç bir zaman yeterli değildir ama bu kadar yüzeysel bir finale gidişe de bahane oluşturmamalı. 2005 yapımı Aşk ve Gurur filminde yönetmen Joe Wright'ın ustalığını kendine örnek alabilirdi. Finali için Türk filmlerinden farksızdı diyebilirim.
Filmde kullanılan atmosferin başarısı ve filmin ilk yarısında ki işlenişi hesaba katarak filmin vasatın üstüne çıkabildiğini söyleyebiliriz.