Guillermo del Toro's Pinocchio Hakkında
Stop-motion ve müzikal türlerinde karşımıza çıkacak Pinocchio, klasik eserin önceki uyarlamalarından biraz daha farklı bir konumda duracak. 1930’ların İtalya’sında, faşizmin Mussolini önderliğinde yükseldiği yıllarda geçecek film, kavrayamadığı bir dünyada kaybolan Pinocchio’nun peşinden dolaşacak. Karakterimiz, çıktığı yolculukta hem dünyayı hem de kendisiyle pek alakadar olmayan babasını yakından tanıma fırsatı bulacak.
Neredeyse bir savaş filmi gibi hissettiren bu yapım, en iyi animasyon dalında Oscar ödülünü alabilecek potansiyele sahip. Tom Hanks'in başrolünde olduğu ve Robert Zemeckis'in yönettiği hayal kırıklığı yaratan Pinokyo uyarlamasının ardından, Guillermo del Toro bu klasik hikayeye nasıl taze bir soluk getirilebileceğini gösteriyor. Del Toro'nun yorumunun yanı sıra, filmin teknik başarısı da övgüye değer. Filmin tamamen stop-motion tekniğiyle yapılmış olması, bu zorlu sürecin altından başarıyla kalkıldığını gösteriyor. Ancak, filmde dikkat çeken iki sorun var: Müzikal bölümlerin yeterince etkileyici olmaması ve hikayenin başlangıcının zayıf kalması. Film ilerledikçe güçleniyor, ancak hikayenin temellerinin daha sağlam atılması gerekirdi.
Del Toro'nun savaş ve çocukları aynı eksende buluşturduğu filmleri geçmişte de beni derinden etkilemişti. Özellikle The Devil's Backbone bu konuda öne çıkarken, Pan's Labyrinth ise savaş dramaları arasında bir başyapıt olarak yerini almıştı. Pinocchio, bu iki filmden daha yumuşak ve steril bir yapıya sahip olsa da, yine de oldukça başarılı. Ton olarak Wes Anderson'ın Isle of Dogs filmine benziyor. Her ne kadar mizah ve dram açısından o film kadar güçlü bir hikaye anlatımı sunmasa da, bu durum filmin değerini azaltmıyor.
Netflix'in del Toro ile işbirliğini sürdürmesini umuyorum. Son iki ayda ondan oldukça etkileyici işler izledik. Var olsun.