Cyrano De Bergerac Hakkında
Kralın silahşörlerinden Cryano de Bergerac, hem cesareti ve romantizmi hem de güçlü şiirselliği ile enfes bir figürdür. Ne var ki kadınların gönlünü fethedecek bir beyaz atlı prens olmakla arasında önemli bir engel vardır: devasa bir burun! Cyrano'nun hayallerini süsleyen genç ve güzel Roxanne, birliğe yeni katılan yakışıklı çömez Christian'ın da ilgisini çeker.
Kendi aşkının karşılıksız kalacağından emin olan Cyrano, romantizm ve kadınları fethetme konusunda epeyce beceriksiz olan Christian'ın yerine şiirler yazmaya başlar. Böylece Roxanne, aslında Christian'ın görüntüsü altında Cyrano'ya tutulur.
Edmond Rostand'ın eşsiz piyesinin kahramanı Cyrano, daha önce de beyazperdeye konu olmuştu. Bunlardan en unutulmazı 1950'de José Ferrer'in canlandırdığı olsa da, Rappeneau'nun yönetimindeki Depardieu perdede öyle bir devleşiyor ki adeta gerçek bir uyarlamanın nasıl yapılacağının dersini veriyor. Ve bir César ödülünün yanısıra bir de Oscar adaylığıyla taçlanıyor...
Duygusal yoğunluğu yüksek bir film olmasa da, edebi bir eser niteliğinde olduğunu düşünüyorum. Savaş sahneleri bile büyük bir özenle hazırlanmış. Ancak, Roxane'ın savaş bölgesine bu kadar rahat bir şekilde gelmesi bana biraz mantıksız geldi. Savaş cephesine bir kadının bu kadar kolay ulaşabilmesi, filmin genel atmosferine pek uymuyor gibi.
Ana karakterimizin, burnunun büyüklüğü nedeniyle yüzündeki çirkin görüntüye takıntılı olması ve bu yüzden açılamaması, filmde etkileyici bir şekilde işlenmiş. Özellikle, "Aslan inindesin ve bizim buralardan bir laf vardır, ağza alınmaz. Asla ağza almayacaksın, bir hareketle dahi göstermeyeceksin yoksa seni dümdüz eder," şeklindeki diyalog oldukça etkileyiciydi. Filmin başındaki atışmada, "Kocaman bir burnun var!" diyen kişiye "Ee başka?" diye karşılık verip, ardından "Ben olsam şöyle derdim," diye başlayan diyalog da oldukça tatmin ediciydi.
Bu filmi sakin bir kafayla izlemenizi ve diyaloglara dikkatle odaklanmanızı öneririm.
kendi gözlerinle bakmak dünyaya.