Cemetery Man Hakkında
Kuzey İtalya’nın küçük bir kasabasında bulunan buffalora mezarlığının bekçisi Francesco Dellamorte’nin işi sadece mezarlığı beklemek değildir. Aynı zamanda mezarından kalkan huzursuz ölülerin kellesini uçurmak da görevleri arasındadır.
Ölülere ve ölüme karşı duyarsızlaşan Dellamorte için aşkın anlamı ölümden çok farklı olacak ve fakat aşk ve ölüm birbirine yakın yürüyecektir.
Filmde Francesco'nun canlılara yönelmesi ve işlediği cinayetlerin sürekli başka birine aitmiş gibi görünmesi, hikayeye mizahi bir boyut katıyor. Fabiana Formica'nın performansı ise biraz zayıf kalmış; sanki sadece belirli sahneler için seçilmiş gibi. Buna karşın, Gnaghi karakteri oldukça başarılı bir şekilde canlandırılmış. Filmin müzikleri de dikkat çekici, özellikle Türk izleyiciler için Sezen Aksu'nun müziğinin kullanılması hoş bir detay olmuş.
Senarist, izleyicilere kendi zihnindeki soruları yöneltiyor, cevap alamayacağını ve birçok sorunun cevapsız kalacağını bilerek. Film çekmek, sesli düşünmek için oldukça zahmetli ve saygı duyulması gereken bir tercih. Zihnin serbest kaldığında ortaya çıkan tuhaflıklar zincirini deneyimlemek ise gerçekten etkileyici.
Film, Francesco Dellamorte'nin mezar bekçiliği yaptığı Buffalora'da yaşanan bir paradoksu ele alıyor. Yeni ölenler, yedi gün içinde diriliyor ve sanki hayatlarına kaldıkları yerden devam etmek ister gibi huzursuzluk yaratıyorlar. Bu "zombi" salgınının sadece Buffalora mezarlığında gerçekleşmesi, hikayeyi baş karakter için daha kişisel bir hale getiriyor. Ayrıca, ölüleri avlamakla görevli olan Francesco'ya kimsenin inanmaması, izleyicinin hissettiği çözümsüzlük duygusunu artırıyor. Film sorular soruyor ama ne Francesco ne de olaylar bir çözüme ulaşabiliyor. Ölüler dirilse de tekrar ölüyor, aşık olduğu kadınları sürekli kaybediyor, hakkında çıkan yalanlar devam ediyor ve kimse ona inanmıyor. Kendisine inanan tek kişi olan dilsiz Gnaghi bile bazen çözüm yerine sorun yaratıyor.
Filmin sinematografisi ve karakterleri, doğrudan bir çizgi romanı andırıyor. İzledikten sonra fark ettim ki, aslında Tiziano Sclavi'nin bir çizgi roman uyarlamasını izliyormuşum. Yoğun görsel efekt kullanımından kaçınmayan film, düşük bütçesi nedeniyle bu konuda sınırlı kalmış. Film, 1994 yapımı olmasına rağmen, 80'lerin erken dönemine ait bir eser gibi görünüyor. Ancak, sinematografik seçimler ve yaratıcı çözümler, kendine özgü bir atmosfer yaratıyor.
"Dellamorte Dellamore", hayatın durağanlığı ve ne yaparsak yapalım bir şeyleri başaramama üzerine alaycı bir felsefeye sahip. Bu durumu kabullenmemizi öneriyor gibi görünüyor. Kafası karışık olsa da, izleyiciyi birlikte düşünmeye davet ediyor. İlginç bir deneyim.