Blue Valentine Hakkında
Şu ana dek daha çok belgesel tarzında kariyerini sürdüren yönetmen Derek Cianfrance‘nin 1998 yılında çektiği Brother Tied’den sonra ikinci filmi (belgeseller hariç). Cesur ve abartısız bir anlatımın benimsendiği aşikar olan film; yıkılmakta olan bir evliliğin samimi ve yıkıcı bir portresinin dürüst bir değerlendirmesi olarak özetlenebilir.
Başrol adam melek gibiydi. Evliliğe ve aşka saygısı vardı. Hayatı kimilerine göre boş ve günlük yaşıyor olabilirdi ama sonuçta değer verdiği bir duygu vardı: babalık.
Kadın beni deli etti. Ama onun psikolojik sorunları vardı bence. Dediğim gibi başrol erkekle gelecek odasında hep ondan kaçmak istedi. Adamın gösterdiği sevgi kadına fazla geldi. Kadın suçluluk duygusundan dolayı adamdan uzaklaşmak istedi. Önceden tecavüze alışmıştı çünkü (burası dediğim gibi bir çıkarım). Ve eşinin de kendisini hırpalamasını istedi ki suçluluk hissetmesin. Bu yüzden "erkek ol, erkek gibi ol" diyalogları var. Yani gücünü kullan, beni ez, sen niye bunu yapmıyorsun, beni olduğum gibi kabul ediyorsun, ben bunu hak etmiyorum. Diğerleri bunu yaptı, beni kullandı ve bir kenara attı, sonunda da "özür dilerim" dedi. Hatırlarsanız kızının gerçek babası marketteki gördüğü adamdı ve hiç bir şey olmamış gibi "selam"diyen bir adamdı, yani kadına nesne gibi davranan ve kadın istemsizce buna cevap verdiğini söyledi. Aslında nedeni basitti. Kadın degersizliğe alışıktı. Her çiftin sonunda birbiri ile anlasamayacağını ve yolları ayiracagını düşünüyordu. Çünkü yetiştiği ailesinde babası annesine sevgi vermemişti. Hep hakaret, bağırış. Ve kız da kocasından bunu bekledi ve kocası "bunu yapamam, sana tecavüz edemem, seni zorlayamam" dediğinde kadın dumura uğramıştı.
Aslında bu ilişki kadın sorunlarını güzelce açıklayasaydı bitmezdi. Fakat kadın dediğim gibi sonunda her ilişkinin biteceğine inandığı için kendi ilişkisini de bitirip kurtulmak istedi.
Ve de kadından seni sevmiyorum artık lafını duysanız da adamın ağzından bu laf çıkmadı.
Son olarak kadının adama "hayatını hep bu şekilde mi yaşamak istiyorsun" dediği yer aklıma geldi. Kadın ve erkek birbirlerine uyun sağlayabilirlerdi fakat kadın yanında da kendisi gibi insan olması istediği ve tek çabalayan, tek hırs sahibi olan kendisiymiş gibi gördüğü için adamı hep eleştirmeye başladı. Adama biz hiç konuşamıyoruz deyişi bu meseleleri adamın takmadığı fakat kadının taktığını gösterir. Ve kadının öfkesi senden artık nefret ediyorum, sözleri şeklinde ortaya çıktı.
En son olarak da yaşam tarzları her ne kadar uyuşmasa da evlilikleri devam edebilirdi fakat kadın bıktığıni ve tükendiğini hissetti. Arkadaşlar sonuç olarak kadın iyi yaptı erkek kötü yaptı ya da tersini demiyorum. Fakat sonuçta birbirlerini seçmelerine rağmen sırf bıktıkları ve tükendikleri için ayrılmış oldular.
En sonda adamın hayat amacını yani baba olmayı da geride bırakıp gittiğini görebilirsiniz. Çok ağladığım bir film oldu. Gerçek sevgi nedir, nasıl değer verilir bu adamdan öğrenebilirsiniz.